+ 90 541 608 57 25

İnfertilite ve Obezite İlişkisi

Kadın hamilelik testini elinde tutuyor.

İnfertilite ve Obezite İlişkisi

İnfertilite, hem toplumu hem de aileyi etkilemekte olan önemli bir sağlık sorunudur. Kadın ve erkek için psikososyal durumu olumsuz yönde etkiler ve yönetilmesi güçtür. Çünkü yalnızca psikolojik olarak stresli ve ekonomik olarak maliyetli değil, bununla birlikte tanı, tedavi edici prosedürler ve net olmayan gebelik sonuçları nedeni ile çiftler için fizyolojik ve duygusal olarak problem yaratmaktadır. Doğurganlık; genetik, cinsiyet, yaş ve en önemlisi değiştirilebilir yaşam tarzı faktörleri olan fiziksel aktivite, yüksek vücut ağırlığı, beslenme alışkanlıkları gibi faktörlerden etkilenir. İnfertilite ve enerji dengesi, makro besin ögeleri (protein, karbonhidrat, yağ) ve vücut kütle indeksi (VKİ) arasındaki ilişki çalışmalarda incelenmiştir. Hipotalamik amenore (HA) ve polikistik over sendromu (PKOS), beslenme alışkanlıklarındaki değişikliklerin kanıtlandığı iki sık infertilite nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.

Vücut Kütle İndeksi (VKİ) artışının, hem kadınlarda hem de erkeklerde infertilite prevalansını arttırdığı birçok çalışmada gösterilmiştir. Aşırı kilolu olmak doğurganlığı, kadınlarda erkeklerde olduğundan daha fazla etkiler. Ülkemizde kadınların %41’i, erkeklerin ise %20,5’inin obez olduğu saptanmıştır. Yapılan bir araştırmada; PKOS’lu kadınlarda %5-10 gibi pek de yüksek olmayan oranlarda ağırlık kaybının bile üreme fonksiyonlarını olumlu yönde arttırdığı görülmüştür. BKİ arttıkça erkeklerde; sperm kalitesi, sperm motilitesi, testesteron seviyesi gibi parametrelerdeki düşüşlerin infertiliteye zemin hazırlamakta olduğu görülmüştür.

Yapılan çok sayıda çalışmada düşük karbonhidrat içerikli diyetlerin, yaşam tarzı haline getirildiği bireylerde yalnızca hızlı ve önemli kilo kaybını sağlamakla kalmayıp bununla birlikte serum insülinini azalttığını ve sonuç olarak insülin duyarlılığını olumlu yönde iyileştirdiği gösterilmiştir. PKOS’lu ve fazla kilolu kadınlarla yapılan bir çalışmada proteinlerle zenginleştirilmiş diyetin, androjen seviyelerini düşürdüğü ve ağırlık kaybının bir sonucu olarak insülin duyarlılığını arttırdığı, menstrüasyon döngüsünü ılımlı seviyelerde iyileştirdiği görülmüştür. Çoklu doymamış yağ asitlerinden olan omega-3 ve omega-6 yağları gibi bazı yağ asitleri gruplarının, fertiliteyi olumlu yönde etkileyeceği, trans yağ asitlerinin ise yumurtlama fonksiyonunu olumsuz yönde etkileyebileceği ve buna bağlı olarak daha çok insülin direncini destekleyebileceğini yapılan çalışmalar yine gözler önüne sermiştir.

Sonuç olarak, üreme işlev bozukluğunun çok faktörlü etiyolojisine rağmen, diyet faktörlerinin hem erkeklerde hem de kadınlarda üremeyi olumlu yönde etkileyebileceği görülmüştür. Bununla birlikte, beslenme ve yaşam tarzı değişikliklerinin, insan sağlığını ve fertilitesini korumada ve iyileştirmede en umut verici ve paha biçilmez müdahalelerden olduğunu biliyoruz. İnfertilitenin bu denli obezite ile olan ilişkisini incelediğimizde, teknolojinin ve bilimin bize sunduğu yenilikler ve gelişmeler ışığında yürütülen laparoskopik obezite cerrahisi girişimleri ve uygulanan balon programlarının (yutulabilir, endoskopik mide balonu) etkinliğinden fertilitenin iyileştirilmesi, desteklenmesi ve infertilitenin tedavisinde bir seçenek olarak göz önünde bulundurulması umut verici bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.

Diğer Makaleler